Okullarda eğitim sırasında, öğretmenlerle öğrenciler arasındaki iletişim süreçlerinde mesajları, geleneksel olarak çoğunlukla sözel sembollerin en önemlileri olan sözlü ya da yazılı sözcükler oluşturmaktadır. Çünkü sözcükler kolaylıkla söylenip yazılarak kullanılabilir, gerektiğinde yazılı ya da kaydedilmiş olarak iletilip saklanabilir, gerektiği zaman da kolaylıkla çoğaltılabilir. Bu yüzden, mesajları oluşturan bütün sözcüklerin anlamları kaynak ve alıcı tarafından bilindiği sürece, sözlü ya da yazılı iletişim kolaylıkla ve kısa zamanda gerçekleşebilir.
Diğer taraftan, iletişim sırasında kullanılan mesajların yalnızca sözcüklerden oluşturulması, bazı durumlarda iletişimi engelleyebilir. Hele yeni kavramların öğretilmesi sırasında da aynı yöntem kullanılırsa, bu engellerin çeşidi ve sayısı daha çok artar. Bu engelleri şöyle sıralayabiliriz:
1-Sözcüklere Boğulma (Verbalizm) : Kaynak ya da öğretmen, öğrencisiyle paylaşmak istediği fikri (ya da bilgi, haber, duygu veya tutumu) örnek bile vermeye gerek duymadan ve başka hiçbir öğretim aracı kullanmadan yalnızca sözlü sözcükler halindeki mesajlarla anlatılmak istenen konuyu izleyemeyecek hale gelir. Hele yeni bir konu bu yöntemle öğretilmeye çalışılıyorsa, öğrenci, iyice bilmediği bir takım yeni kavramlarla karşılaşacağından gelen mesajları anlamayacaktır.
Böyle durumlarda öğretmen anlatacağı konuların öğrencilerin anlayıp anlamadığını kontrol etmelidir. Biraz daha canlı ve aktif anlatmalıdır. Örnek vermeden kaçınmamalı elinde imkanı varsa yardımcı öğretim elemanlarından faydalanmalıdır.
2-Anlamların Karıştırılması : Öğretmen, fikirlerini açıklamada yalnızca sözlü yada yazılı sözcükleri kullanırsa, öğrenci, anlamını hiç ya da iyice bilmediği sözcükleri, önceden bildiği ve onlara benzeyen sözcüklerin anlamlarıyla kolayca karıştırılabilir. İletişimin bu yoldan engellenişi, diğer araçların desteği olmadan sadece sözlü iletişim yöntemi kullanılması halinde daha çok görülür. Anlamları bu şekilde karıştırılan sözcükler genellikle sapan, saban ; nitelik, nicelik; maynezit, manyetit, manyetik gibi aynı sayıda heceden oluşmuş ve aynı ya da benzer seslerle başlayıp biten sözcüklerdir. İletişimde anlamların karıştırılması engeli, saç, kelek, diken, yüz, yüzme, arı gibi birden fazla anlamı olan sözcüklerin bütün anlamlarının öğrenci tarafından bilinmemesinden de doğabilir.
Öğrencilerin, kullanılan deyimlerin anlamlarını bilmemeleri de anlamların karıştırılma-
sına neden olur. Borusu ötmek, iki dirhem bir çekirdek, dış kapının dış mandalı,göbeği beraber kesilmiş, mum olmak ve parmağını ısırmak gibi deyimlerin anlamları öğrenciler tarafından bilinmiyorsa, öğretmenin söylediklerine ya da bu deyimleri içinde bulunduğu yazılara, doğru anlam verilmesi çok güç olur.
Ayrıca, öğretmenin Türkçe`yi iyi kullanamaması ve sözcükleri iyi söyleyememesi ya da yazılı sözcüklerde yazım kurallarına dikkat edilmemiş olması da anlamların karıştırılmasına neden olabilir.
Böyle durumlarda öğretmen öğrencinin anlamadığı şeyleri tekrarlamalıdır. Bilinmeyen kelimeler ve deyimlere yer vermemeye özen göstermelidir. Ve daha önce belirttiğimiz gibi elinde imkan varsa yardımcı öğretim elemanlarından faydalanmalıdır. Örneğin fizik şeması anlatırken tepegöz eşliğinde öğrencilerin gözü önüne getirirse daha iyi bir öğrenme sağlamış olur. Bu arada öğretmen olmak isteyen kişinin diksiyonu da iyi olmalıdır.
3-Algılayamama : Öğretmen, sözlü anlatım sırasında öğrencilerin algı hızlarını hesaba katmadan ve anlayıp anlamadıklarını kontrol etmeden mesajlarını peş peşe gönderirse, öğrenciler daha ilk cümlenin kavramadan kinci cümle gelecek, onun da anlamını düşünmeye kalmadan üçüncüsü duyulacaktır. Sonunda öğrenciler, ilk bir iki cümleden sonra anlatılmak istenen konuyu izleyemeyecek duruma gelecektir. Hele öğrenci, öğretmenin söylediği cümlelerin içindeki sözcüklerden bazılarının anlamlarını önceden bilmiyorsa, bu engel iletişimin devamını ciddi bir şekilde önleyecektir.
Böyle durumların oluşmaması için öğretmenin hitap ettiği kitlenin özellikleri ve yeteneklerini iyi bilmelidir. Hangi yaş grubu veya eğitim seviyesine hitap ediyorsa ona uygun bir anlatım şekli ve hızıyla anlatmalıdır. Öğretmen olmanın en önemli vasıflarından birisi de bu olsa gerek.
4-İlgi duymama : Bir iletişim süreci sırasında alıcının ilgi duymaması, ya konuyu önceden bilmesinden ya da o zamana kadar hiç uğraşmamış olduğu ve zor sandığı yabancı bir konuyla karşılaşmamasından doğabilir. Öğretmenin anlattığı şeyler, öğrencinin bildiği, zor sandığı ya da hiç bilmediği konularsa; ve yalnızca sözcükler kullanılarak monoton bir şekilde anlatılıyorsa, öğrenci,”ben bunları nasıl olsa biliyorum” ya da “bu zor konuyu ben nasıl olsa öğrenemem” dite ilgi duymayacaktır ve anlatılanı izlemeyecektir. Yazılı iletişimde de durum aynıdır. Öğrenci, okumuş olduğu bir kitabı ya da bilmediği ve zor olduğunu sandığı bir konu ile ilgili yazıyı, ilgi duymayacağı için okumak istemeyecektir. Böylece ilgi duymayan öğrenciye yazılı iletişim yoluyla da ulaşılamayacaktır.
Bu durumda öğretmen konuları daha ilgi çekici bir duruma getirmelidir. Mesela kimya dersindeki gaz, basınç formüllerini anlatırken bu formüllerin nerde nasıl kullanılacağını anlatırsa öğrencilerin ilgisini daha çok çekmiş olur. Veya biyoloji öğretmeni genetikten bahsederken güncel bir konu olan canlı kopyalama ve genetik hastalıklar hakkında bilgi verirse öğrencilerin dikkatini toplayabilir.
5-Hayal kurma : Öğrencinin kafasında, öğretmenin anlatmaya çalıştığı konudan daha ilginç gelen bir konu varsa ve hele öğretmen anlattıklarını çekici hale getirmeye çalışmayıp iletişim aracı olarak yalnızca sözcükleri kullanıyorsa, o öğrenci kafasındaki konuyu düşünmeye ve o konuyla ilgili hayaller kurmaya başlar. Böylece öğretmenle arasındaki iletişim daha baştan engellenmiş olur. Bunun gibi, öğrencinin eline verilen ders kitabı ilginç olmayıp yalnızca sözcüklerden oluşmuş mesajları taşıyorsa, o öğrenci, büyüklerine karşı ve hatta kendisine bile kitabını okuyormuş gibi görünecek; fakat aslında kafasındaki daha ilginç konularda hayaller kuracaktır. Böylece kitap yazarı ile öğrenci arasındaki iletişim daha baştan engellenmiş olacaktır.
Böyle durumlarda önce öğrenciyi içinde bulunduğu dünyadan sınıfa çekmek ondan sonra konuyu anlatmak gerekir. Aksi taktirde anlatılan konu hele bir e sıkıcı bir konu ise öğrenciye ninni gibi gelecektir.
6-Fiziksel çevrenin verdiği rahatsızlıklar : İletişim işleminin süregeldiği ortamdaki sıcaklık derecesinin çok yüksek olması veya çok düşük olması, havanın rüzgarlı ve nemli olması, ışık düzeninin bozuk olması veya hiç olmaması, çevrenin gürültülü olması, duvarların renk veya deseninin gözü rahatsız edici şekilde olması, masa ve sıraların yüksek alçak veya kırık olmaları v.b. sebepler sayılabilir. Böyle koşullar hem öğrenciyi hem de öğretmeni etkilediği için öğrenmeyi ve iletişimi daha fazla etkiler. Böyle durumların ortadan kaldırılmasında öğretmenden çok okul yönetiminin etkisi olabilir. Yine de öğretmen elinden geldiği kadarıyla bu gibi durumları ortadan kaldırmak için elinden geleni yapmalıdır.
7-Bedensel ve ruhsal rahatsızlıklar : Öğrencinin vücudunda herhangi bir rahatsızlığın ya da ağrının olması, ruhsal durumunun normal olmaması yani çok sevinçli veya çok kederli, sinirli, endişeli, korku içinde ya da başka aşırı ruh halleri içinde bulunması iletişimi engelleyen durumlardır. İletişimin yalnızca sözcüklerle yapılması bu engellerin etkisini daha da arttırır. Öğrencinin böyle bir durumda yalnızca sözcüklerden oluşmuş bir konuşmayı dinlemesi ya da bir yazıyı okuyup anlaması kolay değildir.
Böyle bir duruma öğretmenin yapabileceği şeylerden birisi öğrenciyle konuşmak ve onu sakinleştirmektir. Fiziksel bir sorun var ise okul revirine götürmesi gerekmektedir. |