1.Aktif Öğrenme - 2. Duygusal Öğrenme - 3.Etkileşim Yolu İle Öğrenme - 4.Hareket Yolu İle Öğrenme 5. İşbirliği Kurarak Öğrenme - 6.Kavram Öğrenme - 7. Keşfederek Öğrenme - 8.Sosyal Öğrenme 9.Tartışarak Öğrenme - 10.Yaşantılara Dayalı Öğrenme
1. Aktif Öğrenme Öğrenme sürecinde çocuğun aktif olması gerektiği öteden beri kabul edilen süreçlerden biridir. Aktif öğrenmede, öğretmenin değil, çocuğun merkezde olduğu ve böylece daha etkili olarak öğrendiği ileri sürülür. Ancak aktif öğrenme için çocuğun aktif olarak ne yapabileceği konusunda, yalnızca istediği etkinliği ya da konuyu seçmesinin yeterli olmadığından hareketle, çocuğun kendini ve yakınındaki sosyal çevresini aktif olarak incelemesi, doğrudan denemeler yapması için drama benzeri daha farklı yöntemlere ihtiyaç duyulduğu açıktır. Aktif öğrenmeye ilişkin diğer bir davranış da çocukların çevrelerini merakla araştırmalarıdır. Merak da öğrenmede önemli bir güdüleyici faktör olarak kabul edilmektedir. Özellikle oyun biçimindeki etkinliklerde, uyarıcı elde etmek için yapılan etkinliklerde ve yalnızca yapılan etkinliğin kendisinin ödül olduğu etkinliklerde görülen merak, sadece insanda değil hayvanlarda bile önemlidir. Maymunların sıcak kapalı bir kafese konulduklarında , dışarıda olup bitenleri görebilmek için pencere açmaya çalıştıkları saptanmıştır. Oyun benzeri bir etkinlik olan dramanın , çocukların merakını uyarabildiği ve bu nedenle çocukların daha aktif olarak öğrenme etkinliklerine katılabildikleri ileri sürülmüştür. Drama etkinliklerinin, çocuklara kendilerini ve sosyal çevrelerini araştırma konusunda aktif olma fırsatı sağlayan etkinlikler olmaları nedeniyle, öğrenme bakımından etkili oldukları kabul edilmektedir. Drama bir anlamda katılımcı pedagojidir. İzleyici olmak yerine, sürece katılarak hem dönüştürmek, hem yorumlamak hem analiz etmek ve hem sentezlemek yolu ile, kendini, başkalarını ve nesneleri öğrenmek, anlamak mümkün olur. 2. Duygusal Öğrenme Dramada duygusal öğrenme de söz konusudur,bu, dramanın psikolojik bir yapıya sahip olmasıyla ilgilidir. Bolton`a göre her drama etkinliğinde etkileşimsel bir yapı olduğu gibi, psikolojik bir yapı da vardır (Bolton, 1988).herhangi bir etkinlikteki psikolojik yapının , öğrenme ile ilişkisi olabileceğini ileri sürmek mümkündür. Duyguların açığa çıkmasıyla , duygularda iz bırakan bir öğrenmeden ve insanın kendisinin ve diğer insanların psikolojik yönlerini fark etmesi,kavraması anlamında psikolojik bir öğrenmeden söz edilebilir. Ancak burada sözü edilen, yalnızca duygular değil, insan davranışlarının ardında yatan diğer unsurlarında ( ihtiyaçlar, sosyal değerler gibi ) bir nedensellik çerçevesinde anlaşılmasıdır. Bloom (1979), öğrenmenin duygularla mutlak ilişkili olduğunu ileri sürerek, insanda öğrenmeyi yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda duygusal bir temele yerleştirmiştir. Çünkü, Bloom, öğrenmenin duygulardan arınmış bir ortamda meydana gelmediğinin, öğrenme ortamında meydana gelmediğinin, öğrenme ortamında, öğrenci duygularının ( olumlu ve olumsuz duyguların, kabul edilme ve edilmeme derecesinin ) belirleyici olduğunun farkına varmıştır. Cranston (1991) 1970`li yılların ortaları ve 1980`li yıllarda,”süper öğrenme” denilen öğrenme türünün, zihinsel ve duygusal öğrenmenin etkileşimi ile tanımlandığına dikkati çekmiştir. Lazonov (1979), bilişsel olarak üstü kapalı olan bilinçaltı kapasitelerin, rahat bir ortamda, uygun ses tonu ve yaşantılar yolu ile,öğrenciyi güdülendiren oyunsu teknikler (drama) yolu ile açığa çıkabileceğini ileri sürmüştür.
Ancak yaşantılar yolu ile duygulara dayanılarak kazanılan sadece bilişsel bilgiler değildir. Duyguların yaşanmasını, farkına varılmasının psikolojik değeri de unutulmamalıdır. Duygularında dikkate alınmasını öneren, duygusal öğrenmede diyebileceğimiz, duygular yolu ile öğrenme, tutumlarımızı, davranışlarımızı etkileyerek, varoluşumuzun en önemli alanı olan sosyal çevreye uyumumuzu sağlama yönünden temeldir. Duygularla öğrenme arasındaki ilişkiye,hatırlama yönünden yaklaşan Cüceloğlu (1991),duyguların hatırlama üzerindeki çeşitli etkileri arasında, “ara-bul-geriye-getir” terimiyle tanımlanan zihinsel süreçte, ipucu sağlamalarına dikkati çekmiştir. Ayrıca,duygu yüklü, heyecanlı olayların tekrarlanma özelliğinden dolayı,hatırlanmaların daha kolay olduğunu vurgulamıştır. Duygularla öğrenme arasındaki ilişkiyi ele alan bir çalışmada, üzgün duygu durumunda olan deneklerin, öykülerindeki üzgün karakterlere ilişkin bilgileri daha iyi hatırladıklarını saptamıştır. Mutlu deneklerin ise, mutlu olan karakterleri daha iyi hatırladıkları görülmüştür. ( Bower ve Cohen, 1982). Buna göre, bilgilerin belleğe depolanmasında, kişinin duygusal durumunun rolü vardır. Bunun başka bir şekilde ifadesi şudur. Kişi belirli bir duygulanım içerisindeyken kodlanan yada öğrenilen uyarıcılar, aynı duygulanım içindeyken daha kolay hatırlana bilmektedir. Gray (1982) tarafından yapılan çalışmaya göre ise, engellenme, kaygı durumlarında, organizmanın çevreye daha çok dikkat ettikleri ve pasifleştikleri belirlenmiştir. Genel olarak özetlenirse, duygular ve öğrenme arasındaki en belirgin ilişki, duygusal öneme sahip olayların kolay hatırlandığıdır. Başka bir değişle, öğrenme malzemesinin duyguları uyardığı durumda, daha sonra iyi hatırlanabildiği söylenebilir. Özellikle olumu duyguların, hem reaksiyon süresini kısalttığı, düşünce akışını hızlandırdığı, hem de kişinin, karşıdan gelen geribildirime tepki verebilmesi olasılığını artırdığı saptanmıştır. Olumlu duyguların, sosyal davranışlarda daha aktif olmayla ilişkili oldukları da saptanmıştır. ( Clark ve Isen,1982) duygusal tepkilerimiz, değişen uyarıcı koşullarına göre sürekli değişir. Örneğin, tehdit edici olarak algıladığımız durumlar; kızgınlık, korku yada depresyon eşliğinde, kaçınma ve tepki vermeme gibi davranışlara yol açar. Duyguların yaşanmasına izin verinle, duyguların eğitimine özellikle yer verilen ve etkinliğe katılan çocuklarda çeşitli ( ancak daha çok olumlu ) duyguların uyanmasına yol açabilecek eğitici drama yaşantılarının,duyguların eşliğinde öğrenmeye olanak sağladığı ileri sürülmüştür. Cranston,1991) 3.Etkileşim Yolu İle Öğrenme Eğitici dramanın çocuklara sunduğu diğer bir tür öğrenme, etkileşim yolu ile öğrenmedir. Drama etkinliği sırasında çocuk arkadaşları ile ve öğretmeni hem sözlü olarak hem de beden yolu ile etkileşim halindedir. Konuşarak yaptığı etkileşim ve bedeni ile dokunmaya, iletişim kurmaya dayalı olarak yaptığı etkileşim, çocuğun arkadaşlarından ve öğretmeninden birçok kavram, konu ve kural öğrenmesini sağlayabilir. Grup süreçleri yolu olarak ta adlandırılabilen bu tip öğrenme, günümüzde özellikle, eğitimde insancıl yaklaşıma ağırlık veren eğitimciler tarafından savunulmaktadır. Öğrenme gruplarındaki, öğretmenle öğrenciler ve öğrencilerin kendi aralarındaki kişiler arası etkileşimin önemini vurgulayan bu yaklaşıma göre, öğrenme ortamının daha insancıl bir hale getirilmesi için öğretmenin, gruptaki karşılıklı insan ilişkilerine eğilmesi ve grup yaşantılarının olumlu yöne çevrilmesi, genel öğrenme düzeyini de olumlu olarak etkileyebilir. Çocuğun, özgürlük ve sevgi koşullarına sahip bir çevrede, sahip olduğu iç potansiyelini gerçekleştirebileceğini savunan, Montessori, Rousseau, Pestolozzi ve Froebel çocuğun çevresiyle olan aktif etkileşimi sayesinde kendisi ile ilgili bilgi edinebileceğini, kendisini anlayabileceğini ve kişiliğinin bütünlük kazanabileceğini sürmüşlerdir. Çocuğun, çevresindeki sosyo-kültürel ortamda etkileşim yolu ile öğrendiğini, ileri süren Vygotsky`e (1986) göre çocuklar yetişkinlerle ve daha olgun akranlarla olan etkileşimleri sırasında dile dayalı diyalogları içselleştirirler. Diyaloglardaki dili kullanarak kendi davranışlarına yön verirler ve yeni beceriler kazanırlar. Çocuklarla, toplumun daha bilgili üyeleri arsındaki işbirliğine dayalı diyalog tarzındaki sosyal etkileşim, çocuğun içinde yaşadığı kültürdeki davranışları ve düşünce biçimlerini öğrenmesini sağlar. Sosyal öğrenmede, modelin davranışlarını gözlemek yeterli iken, etkileşimle öğrenmede, öğrenme ortamındaki bireylerin etkileşimde bulunmaları, diyalog halinde olmaları gerekir. 4.Hareket Yolu İle Öğrenme Özellikle küçük çocukların, kendi hareketleri yolu ile, etkili olarak öğrendikleri ileri sürülmüştür. Hareketleri yolu ile çocuk dış dünya ile tanışır ve kendi yapmış olduğu hareketlere bağlı olarak dışarıdan aldıkları tepkilerle, kendisinin dışındaki bu dünyayı anlar. İki yaşına kadar olan çocuklar, temel olarak, duygusal etkinlikler ve motor etkinlikler sayesinde çevrelerini anlarlar. İki yaşından yedi yaşına kadar olan çocukların ise, simgelerle egemen olmaları, dış çevredeki görsel izlenimler kadar, beden yolu ile alınan duygularla gerçekleşir. Özellikle okul öncesi okul çocuğuna sözel anlatımdan çok, harekete dayalı tekniklerle daha etkili olarak öğretile bilir. Diğer yandan, hareket sayesinde, okul öncesi dönemdeki çocuk, duygularını ifade edebilir, ihtiyaçlarını çevresine aktarabilir. Bedeni üzerinde denetim sağlayarak kendine olan güvenini pekiştirebilir ve onu çevreleyen uzayın farkına varır. Gardner (1993), “Çok Boyutlu Zeka” adlı kuramında, hareketlerle, mimiklerle, dans ederek, rol oynayarak hem kendi hareketlerimizden hem de başka insanların ve nesnelerin hareketlerinden öğrendiğimizi vurgulamıştır. Kinestetik zeka adını verdiği bu tip zeka, doğrudan doğruya bedenin duyumsadığı, harekete ilişkin yaşantılara dayalıdır. Cranston (1991), drama etkinlikleri sayesinde, bilişsel bilgi ile psikomotor öğrenmenin, olumlu bir şekilde birleşebileceğine dikkat çekmiştir. Öğrenmede hareketin önemini vurgulayan bir diğer öğrenme kuramcısı da Gutrie`dir (1952). Ona göre kas kasılmalarından oluşan hareketler bir uyarıcı kombinasyonu ile birlikte ortaya çıktığında, söz konusu uyarıcılar bir dahaki sefere aynı hareketler tarafından izlenirler. Başka bir değişle, bir kişi belirli bir hareketi belirli bir durumda yaparsa, o durumun gelecekte meydana gelişlerinde de aynı hareketi yapar. Buradan hareketle, drama etkinliği sırasındaki bir durumda yapılan bir hareketin, gelecekteki benzer bir durumda da yapılabileceği söylenebilir. Yani hareketlere sayalı drama yolu ile öğrenilen davranışların gerçek yaşama genelleme olasılığı yüksektir. 5. İşbirliği Kurarak Öğrenme İşbirliği kurarak öğrenme, çocukların ortak bir amaç için birlikte çalışmaları ile sağlanabilen bir öğrenme türüdür(Berk,1997). İşbirliği gerektiren ortak çalışma sırasında farklı yetenekte olan çocukların birbirlerine yardımcı olarak öğrendikleri sayılısı, bu tür öğrenmenin temelini oluşturur. Çocukların birbirleriyle işbirliği kurarak, problem çözmeye, özgün bir yaratı ortaya çıkarmaya yada bilgi toplamaya çalıştıkları işbirliği yolu ile öğrenme, eğitici drama etkinliklerinde sık yararlanılan bir öğrenme, yoludur. İşbirliği kurma sırasında, yardım etme ve yardım alma, içinde bulunduğu grup birliğinin farkına varma gibi önemli denemeler yaşanır (johnson ve johnson,1987).Böylece, gelecekte iş yaşamında çok önemli bir beceri olarak çocukların karşısına çıkacak olan, belirli bir çalışma için başkalarıyla birlikte, hem kendi görüş ve yeteneklerin ortaya koyabilerek hem de başkalarının katkılarını destekleyerek ve kabul ederek çalışabilme alışkanlığı kazanılabilir. İşbirliği kurarak öğrenme eğitici dramaya çok iyi uyan bir öğrenme türüdür. Çünkü çocuklar drama sırasında, grupta birlikte çalışırlar. Öğretmen, ya büyük gruptaki tüm çocuk içindeki küçük gruplara belirli roller verir. Her gruptaki çocuk, içinde bulunduğu gruptaki akranlarına karşı,ortaya çıkacak oyun, durum, öykü canlandırma konularında sorumludur. 6. Kavram Öğrenme Kavram öğrenme, bilişsel öğrenme sürecinde oldukça önemli olduğu kabul edilen bir öğrenme türüdür. Özellikle küçük çocukların temel kavramları öğrenmelerinde, fiziksel ve sosyal çevreyle kurdukları doğrudan etkileşimin önemli olduğu bilindiğine göre, bu tür yaşantıları sunması bakımından drama etkinliklerinin katkısı yadsınamaz. Drama etkinliği bitiminde yapılan tartışmanın da çocukların, etkinlik sırasında yaşadıklarını, etiketleyerek, kodlayarak, kategorilendirerek, ayırt ederek, adlandırarak ve tanımlayarak, bilişsel düzeyde kavramlaştırmalarına yardımcı olabilir. Siks`in (1983), de belirttiği gibi, bir kavramı öğrenebilmek için, o kavramı algılamak, aktif olarak yaşamak yeterli olmaz. O kavramı sözel olarak da tartışmak gerekir. Kavram öğretme için hem ayırt etme hem de genelleme yapılmasına ihtiyaç vardır (Schunk,1991). Kavram öğrenme sürecinde, kavramın isimlendirilmesi, tanımlanması, söz konusu kavramla ilgili ve ilgisiz olan niteliklerin tanımlanması ve o kavrama ait olan ve olmayan örneklerin belirlenmesi, ayırt etme ve genelleme yolu ile olur. Bu süreç drama çalışmaları sırasında etkili olarak gerçekleşebilir. Çünkü çocuk, dramaya katılırken kavramla ilgili yaşantılar geçirir. Dramanın yapısı, hareket olduğundan, çocuklar drama sırasında bir kavramı aktif katılım yolu ile kendi hareketleri sayesinde doğrudan doğruya inceler. Belirli bir kavrama ait, ilgili ve ilgisiz nitelikler, ilgili ve ilgisiz somut örnekler gözle görülür, yaşanır hale gelir. Dramanın sonucunda yapılan tartışmada ise, kavramın bilinçli olarak farkına varılması gerçekleşir. Dramadan, yukarıda sayılan tüm öğrenme yaşantılarını sunan bir eğitim tekniği olarak söz edilmesi, kısmen, bu tekniğin duyu organları için öğrenme malzemesi sunabilmesindendir. Çilenti`nin de (1979) belirttiği gibi, öğrenciler, doğrudan doğruya kendileri tarafından yaşanan ve tüm duyu organlarına dayanarak elde ettikleri yaşantıları kazandıran araç ve yöntemler arasında, dramatik etkinliklerde vardır ayrıca drama etkinlikleri, sağladıkları uyarıcı zenginliği ve çeşitliliği nedeniyle de, çocukların eğitilmesi sürecinde geniş olanaklar sunar. 7. Keşfederek Öğrenme Cranston göre benimizin işleyişi ile ilgili olarak yapılan araştırmalar harekete stresin azaltılmasına soru sormanın teşvik edilmesine problem çözmeye hayali oyun ve rol oynamaya dayanan tekniklerin önemini vurgulamaktadır. Tüm bu teknik ve yaklaşmalarda çocuk öğrenme ortamının merkezine konulmuş ve sonuca ürüne değil sürece odaklanmıştır. Bu sırada öğrenme stillerindeki bireysel farklara eğilinmiş ve özelikle çocuğun yaratıcılık yeteneğini kullandığı keşif yolu ile öğrenme yüceltilmiştir Çocuk, gerek fiziksel çevreye, gerekse sosyal çevreye ilişkin yaşantılarını ve bunlarla ilgili algılamalarını, düşüncelerini simgeleştirerek, keşfediliciğini ifade eder. bu sırada tüm yaşantılarını sentezlediğini yeni bir öğrenme düzeyine geçer. Bu öğrenme fiziksel ve sosyal çevrenin daha önce farkında olmadığı yönlerini keşfettiğini bir öğrenmedir. Ancak her yeni keşfe götüren bilgiler, bir önceki durumda öğrenilmiş olan, bilinenlerden oluşur. Yaratıcı etkinlikler, drama katılan çocukların bir yandan yapıcı etkinlikler dramaya katılan çocukların bir yandan yapıcılıkları geliştirirken,diğer yandan özgün bir şeyler yaratarak öğrenmelerini sağlayabilir, örneğin çocuklar ,fasulye dolu bir torba ile neler yapılabileceğini çalışırken,hem fasulye torbasının hem de onun kullanılabileceği durumların, biye torbasının hem de onun kullanılabileceği durumların, bilişsel bilgisini kazanabilirler,yaratıcıklar kullanarak keşif yolu ile öğrenmenin yararlarından bir diğeri de, çocuğun karşılaştığı problemleri çözebilme yeteneğinin geliştirilmesidir, keşfederek öğrenmenin anlamlı öğrenme ile ilişkisine değinen Schuk (1990),anlamlı öğrenmenin ,çocuğun çevresini araştırıp bazı bilgilere kendisinin ulaşması demek olduğunu ileri sürmüştük,keşfederek öğrenme, öğretmenin düzenlediği etkinliklerde, öğrencilerin inceleme, kullanma ve araştırmaya dayağı tümevarım yolu ile ettikleri bilgilerde geçekleşebilir,böylesi bir çevrenin yapılmasına drama etkinliklerinin uygun olduğu görülmektedir. 8. Sosyal Öğrenme Çocukların eğitici drama etkinlikleri sırasında yararlandıkları sosyal öğrenme bir yandan içinde bulundukları grup aracılığıyla birçok kavramı, konuyu, diğer yandan da sosyal çevre, yani grupta yaşam ile ilgili bilgileri, kuralları ve davranışları öğrenmelerini kolaylaştırır. İçinde yaşanılan sosyal çevre konusunda en etkili bilgilenme, o çevredeki modellerin gözlenmesi, söz konusu modellerle birlikte aynı çevre içinde yaşantılar geçirilmesi ve modellerin davranışlarının taklit edilmesiyle mümkün olabilir. Çünkü sosyal olarak model alma, çoğu sosyal davranışın etkili olarak öğrenildiği bir süreç olarak kabul edilmektedir. Model alma yolu ile saldırganlık, pasiflik ve atılganlık gibi davranışlar, medya ya da doğrudan gözlem aracılığı ile öğrenilebilmektedir. Drama grubundaki diğer çocuklar, model işlevi görerek, belirli bir çocuğun doğrudan gözlem yolu ile öğrenmesine katkıda bulunabilir. Özellikle okulöncesi dönemdeki çocuğun zihinsel yapısının gelişmesinde, Piaget`ye göre çocuğun grup yaşantılarının önemi büyüktür. Buna göre, bir grubun üyesi olmak, çocuğa, işbirliği davranışı kazandırması ve karşılıklı ilişkiler kurması konularında somut örnekler sağlar. Çocukların uyumlu ve başarılı bireyler olarak yetişmesinde en önemli unsurun, daha önceleri sanıldığı gibi, zeka değil, sosyal ilişkilerde gerekli olan beceriler olduğu görüşü son yıllarda daha çok vurgulanır olmuştur. Diğer insanların yerine kendini koyabilmek, iletişim becerileri özgüven gibi nitelikler daha ön plana çıkmıştır. Bu niteliklerin kazanılması ise, geleneksel bilgi aktarma yaklaşımlarından çok daha farklı yaklaşımları gerekli kılmaktadır. Çocuk başkalarının görüş açılarını dikkate almak için kendi görüşünü merkeze almaktan uzaklaşmayı, başkalarının da duyguları ve ihtiyaçları olduğunu, başkaları ile olumlu ilişkiler kurabilmek için uygun olan davranışları ayrıt etmeyi, ancak bir grupla çalışırken başarabilir. İşte grupla yapılan drama etkinlikleri bu yönden de çocuklara katkıda bulunabilecek etkinliklerdir. 9.Tartışarak Öğrenme Öğretmenlerle çocuklar arasındaki ve çocukların kendi aralarında yaptık tartışmaların öğrenme yönünden etkili olduğu kabul edilmektedir. Dowling ve Dauncey göre çocuklar için sınıf ortamında tartışma bir örgeme biçimidir tartışmalar öğrenme durumun bir parçası olarak öğretmen tarafından düzenlenebilir bir işlem veya bir etkinlik öncesinde yada sonrasında yapılan tartışmalar öğreticidir. Karşılıklı olarak tartışılırken birçok kavram ve konu daha iyi belirginleşmekte ve birçok yönü ile irdelenebilmektedir eğitici drama etkinliği sonunda soru cevap yöntemi ile yapılan tartışmaların çocuğa yaşadıkların etiketleme kavramlaştırma yönünden yararlı olduğu kabul edilmektedir. Slade göre çocuklar yazlın hareket etmekle kalmayıp yaşadıklarını gördüklerini ve hissettiklerini sözel olarak da ifade ettiklerinde daha etkili bir öğrenme gerçekleşebilir özelikle eğitici drama etkinliğinin eğitici yönünün yararlı olarak etki sağlayabilmesi için yalnızca drama oyununun yaşamasının yeterli olmadığı yaşananlar üzerinde karşılıklı tartışmanın işlevsel olduğu kabul edilmektedir. 10.Yaşantılara Dayalı Öğrenme Eğitici drama, çocuklara yaşayarak öğrenme olanağı sunar. Drama etkinliği sırasında çocuklara, grup içinde bazı olayları, kavramları, durumları yaşayabilecekleri koşullar sunarlar. Drama etkinliği, katılanların “içinde yaşadıkları” bir süreçtir. Dışarıdan pasif olarak izledikleri durumlar değildir. Canlandırılan, farklı roller oynanan herhangi bir olay, konu ya da nesne gerçek olmasa da yaşanan etkinliğin kendisi gerçek bir yaşantıdır. Başka bir değişle çocuğun gerçekten içinde yer aldığı bir durumdur. Yaşayarak öğrenmenin kalıcı davranışlara yol açan etkili bir öğrenme sağladığı kabul edilmektedir. Özellikle son yıllarda yapılan yeni araştırmalar, çocuğun çok boyutlu yaşantılar yolu ile öğrenebildiğini göstermiştir. Söz konusu boyutlar, duyusal, kinestetik, uzaysal, sözel,mantıksal, kişisel ve kişiler arası yaşantılardan oluşmaktadır. Bu boyutlara bakıldığında, yalnızca kişisel düzeyde, hatırlamaya dayanan (yani ezberlenen) bilgileri amaçlayan değil, kişisel ve kişiler arası yaşantıları da amaçlayan eğitim tekniklerinin önemsendiği anlaşılır. Öğrenme için gerekli görülen boyutların işlevsel olabilmesi için, gerçek yaşantılara yada gerçek yaşantılara benzer olanakların sağlandığı oyun ve drama gibi tekniklere ihtiyaç duyulduğu açıktır. |