Sınıf İçi Rehberlik
Diğerleri
OKUMA ALIŞKANLIĞI

Yalın biçimiyle okuma, `basılı ya da yazılı sözcükleri duyu organlarımız yoluyla algılama, bunları anlamlandırıp kavrama, yorumlama` (Özdemir, 1997: 9) şeklinde tanımlanabilir. Okuma, genel olarak iki farklı anlamda algılanmaktadır. İlki okur yazarlık adıyla da bilinen, bireyin kağıt üzerindeki birtakım imleri birbirlerine çatarak sözcükler ve sözcüklerden anlamlar çıkarabilme, ifade etmek istediklerini de o imler aracılığıyla kağıt üzerine dökebilme becerisi şeklinde tanımlanabilir. İkinci tür okuma ise, işlevsel okuryazarlık veya sürekli okuma alışkanlığı adlarıyla anılmaktadır. Üzerinde durmak istediğimiz okuma türü, işlevsel okuryazarlık adıyla bilinen `bireyin, bütün yaşam etkinliklerinde başarılı olması için gerekli bilgi ve becerilere sahip olmasına olanak sağlayan okuryazarlık veya bir başka ifade ile okuma alışkanlığıdır (Yılmaz, 1993: 23). Okuma yazma becerisi eğer küçük çağlardan yaşlılık dönemine kadar süreklilik özelliği gösterirse bir anlam ifade edecektir. Okumada süreklilik bireysel gelişmenin temelini oluşturduğu gibi, sosyolojik açıdan da kalkınmanın en önemli unsurunu oluşturmaktadır. Okuyan birey yalnızca gördüklerini ve okuduklarını bilgi kaynaklarından değerlendirirler, söz konusu odaklara daha derinlemesine bakarlar. Bu bakış açısı ise daha uygar bir dünyanın kurulmasını, kültürel, ekonomik ve politik faaliyetlere doğrudan iştirak edilmesini de beraberinde getirecektir. Bacon, insanın okuma alışkanlığı kazanarak kendini sürekli yenilemesinin yararlarını şu şekilde açıklamaktadır: `Okumak insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bir bilgi sağlar. Dolayısıyla az yazanın iyi bir belleği olması gerekir, az konuşanın keskin zekası, az okuyanın da bilmediğini bilir gibi görünebilmek için kurnaz olması gerekir`. Bacon`ın bu sözleri üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, yaptığı tespit hala geçerliliğini korumaktadır. Çünkü bireyin kişiliğini geliştiren, düşünce dağarcığını zenginleştiren ve dolayısıyla onun toplumda daha iyi bir yer edinmesini sağlayan en önemli araç okuma alışkanlığıdır. Elbette okuma yazma biliyor olmak, okuma ile kazanılacak üstünlüklere ulaşılacak anlamına gelmemektedir. Söz konusu üstünlüğe kitap, gazete, dergi gibi yayınların düzenli ve sürekli olarak okunması alışkanlığı ile varılabilir. Bu alışkanlığın kazanılmasına etki eden nedenler çok farklı boyutlarıyla ele alınabilir, ancak temelde okuma alışkanlığı öğretim yoluyla kazandırılabilir. Dolayısıyla okuma alışkanlığını insanlar, genel olarak evlerde aile bireylerinden, dışarıda okul ve kütüphane gibi yerlerden kazanmaktadırlar.

Okuma alışkanlığı gerek toplumsal açıdan gerekse bireysel açıdan farklı değerlendirme unsurlarına ve düzeylerine sahiptir. Ancak bu konuya geçmeden önce okuma alışkanlığını kavramsal açıdan değerlendirmek yararlı olacaktır. Okuma alışkanlığı, `bireyin bir gereksinim ve zevk kaynağı olarak algılaması sonucu, okuma eylemini yaşam boyu sürekli ve düzenli bir biçimde ve eleştirici/irdeleyici bir nitelikte gerçekleştirmesidir` (Yılmaz, 1993: 30). Okuma alışkanlığı bir gereksinim ve zevk kaynağı olarak algılanması sonucunda kazanıldığına göre insanların bu alışkanlığı küçük yaşlarından itibaren eğitimleri süresince kazanmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Okuma alışkanlığının gelişmesinde olumlu veya olumsuz etkenler çok çeşitli gruplara ayrılabilir, ancak söz konusu alışkanlığın kazanılmasında bireyin çocukluk döneminde evden, okuldan ve çevreden aldığı eğitimin rolü çok daha büyüktür.

Okuma alışkanlığı düzeyini Amerika Kütüphane Derneği (ALA) kişinin bir yılda okuduğu toplam kitap sayısı nispetince belirlemektedir. Sözkonusu standarda göre okuyucular şu şekilde gruplara ayrılmaktadır:
• Yılda 1 ile 5 kitap arasında okuyan kişiler az okuyan okur tipi,
• Yılda 6 ile 20 kitap arasında okuyan kişiler orta düzeyde okuyan okur tipi ve
• Yılda 21 kitaptan fazla okuyan okurlar ise çok okuyan okur tipi
şeklinde ifade edilmektedir (Sağlamtunç, 1990: 13). Her ne kadar bu oranlar bireysel okuma alışkanlığını ölçmeye yarayan ölçütler olarak kabul edilseler de, aynı zamanda bu oranlara göre yapılacak olan survey çalışmaları toplumsal anlamda okuma alışkanlığımızın düzeyini de belirleyecektir. Ülke düzeyinde yıllık kitap yayın ve satış sayısı, gazete ve dergi tirajları, halkın kütüphaneleri kullanma alışkanlığı gibi ölçütler de toplumsal anlamda okuma alışkanlığımızı belirleyecek dolaylı veriler olarak kabul edilebilir. Örneğin ülkemiz, ortalama altı binler seviyesinde olan yıllık kitap yayın sayısı bakımından Finlandiya, Almanya, İngiltere gibi gelir düzeyi yüksek ülkelerin kat kat gerisinde kalmaktadır. Aynı zamanda ülkemizde günlük yayınlanan gazetelerin toplam tirajı ancak gelişmiş ülkelerdeki normal bir gazetenin tirajına denk gelebilmektedir. Ülkemizde okuma oranının bu kadar düşük olmasının nedenini elbette yalnızca eğitim sistemine bağlamak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu soruna aynı zamanda tarihi, sosyolojik, ekonomik ve politik bir sorun olarak bakmak gerekmektedir. Ülkemize matbaanın geç girmesi toplumun kültürel anlamda gelişmesine dolaylı da olsa engel olan nedenler arısındadır. Maddi anlamda doğrudan bir getirisi olmayan kültürel altyapı, yayıncılık, kağıt üretimi ve matbaalara bugüne kadar gereken ilginin gösterilmemiş olması, okuma alışkanlığını azaltan nedenler arasında gösterilebilir.
Ülkemizde okuma alışkanlığına etki eden faktörlerin temelde toplum ve üniversite gençliği arasında çok farlı nedenlere dayanmadığı söylenebilir. Üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığını değerlendirmek için yapmış olduğum anket çalışmasında da gençlere özgü birkaç özel neden haricinde, genelde toplumun ve üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığını azaltan nedenlerin birbirlerine benzerlik gösterdiği görülmektedir. Yapmış olduğum anketin sonuçları ile aynı konuda önceki yıllarda yapılan çalışmaların büyük oranda benzerlik gösterdiği ve son yıllarda bu konuda olumlu bir ilerlemenin olmadığı gözlemlenmektedir. Ülkemizde bu güne kadar okuma alışkanlığı ve bu konuya doğrudan veya dolaylı olarak etki eden nedenleri belirlemek için yapılan araştırma sonuçları, genel olarak okuma alışkanlığına etki eden faktörlerin birkaç nedene dayandırılabileceğini göstermektedir. Bu nedenler şu şekilde sıralanabilir:

1. Ekonomik Nedenler: Gerek okuma alışkanlığının kazanılmasında, gerekse sürdürülmesinde olumlu veya olumsuz açılardan etkisi olan en önemli neden, ekonomik nedendir. Ülkemizde yaşanan gelir dengesizliği sorunu doğrudan okuma alışkanlığına etki eden nedenlerden biridir. Kağıt üretimi ve matbaa teknolojisinin ürünü olarak ortaya çıkan yayıncılık faaliyetleri doğrudan yurtdışına veya dövize bağlı unsurlardır. Özellikle matbaa teknolojisi ve lüks kağıt üretiminde hala yabancı ülkelere bağımlı olmamız, sonunun boyutunu artıran bir başka nedendir. Türk Lirası`nın özellikle son yıllarda döviz karşısında sürekli değer kaybetmesi, yayıncılık işlemlerinin maliyetini artıran neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Artan yayıncılık maliyeti ise kitap satış oranlarını düşürmekte, özellikle yayıncılık alanındaki bir başka sorun olarak kaşımıza çıkan korsan baskıların çoğalmasına neden olmaktadır. Ülkemizde yaşanan işsizlik sorunu, artan kitap satış fiyatları ve çalışan kesimin geliş düşüklüğü gibi etkenler okuma alışkanlığını azaltan en önemli nedenler arasında gösterilebilir. Sözkonusu gelir bozukluğu aynı zamanda, ulusal kültür politikalarımıza da yansımakta, devletin yalnızca gider gözüyle baktığı kütüphane hizmetlerine bütçeden ayrılan pay her geçen gün biraz daha azalmaktadır. Bu nedenle sürekli artması gereken kütüphane sayısı ve verilen hizmet kalitesi aynı seviyelerde kalmakta, dolayısıyla okuma alışkanlığına katkısı olacak yatırımlardan mahrum kalınmaktadır.

2. Eğitim-Öğretime Dayalı Nedenler: Bireyin okuma alışkanlığını benimsediği veya kazandığı en önemli yer okullardır. Ancak gerek öğrenciler gerekse öğretmenler düzeyinde yapılan araştırmalar, öğrenciye okuma alışkanlığını kazandırabilecek bir eğitim sistemimizin olmadığını göstermektedir. `Varolan eğitim sisteminin öğrenciyi araştırmaya yöneltmeyen, ezberci, öğrencileri her aşamada sınav yarışına sokan, politize olmuş ve okuma alışkanlığına ders programlarında gerçekçi anlamda yer vermeyen yapısı, bu sorunun boyutlarını ortaya koymaktadır (Yılmaz, 1993: 50). Öğretmen yetiştiren kurumlarımızda uygulanan programların, okumayan insan prototipi`nin hazırlayıcısı olduğunu söyleyen Özer Soysal, geçmişte öğretmenlerin okumaya karşı ilgilerini saptamaya yönelik bir araştırma sonucuna dikkatleri çekmektedir. Buna göre; beş yılda toplam 675 öğretmenden 15`inin 10 kitaptan fazla okuduğunu, kalan 660 öğretmenin yılda 10 kitabın altında kaldığını ve denek öğretmenlerin yaklaşık % 75`ine denk gelen 510`unun ise hiç kitap okumadığını belirtmektedir. Çok açı bir gerçek ki geleceğin okuyan neslini eğitmekle görevli olan öğretmenlerimiz de okuma alışkanlığına sahip değildirler. Bir başka sorun ise eğitimin temel unsurlarından biri olan okul kütüphanelerinin bütün okullarda henüz kurulamamış olması veya tam olarak işlevlerini yerine getiremiyor olmasıdır. Varolan okul kütüphaneleri yeterli sayıda kaynağa sahip değildir, bir çoğunun ise özel bir görevlisi dahi bulunmamaktadır. Okul kütüphanelerinin tam anlamıyla çalıştırılamaması, öğretmenlerin okumayı teşvik etme konusunda yetersiz kalmaları, kısacası eğitim sistemimizin tam olarak işlememesi, öğrencilerin üniversite yıllarında veya mezuniyetleri sonrasında okuma alışkanlığına sahip olmadan yaşamalarına neden olmaktadır.

3. Kültürel Nedenler: Ülkemizde okuma alışkanlığının istenilen düzeye ulaşamaması aynı zamanda kültürel nedenlerden de kaynaklanmaktadır. Gelişmiş toplumların sözlü kültür aşamasından, yazılı kültür aşamasına ve oradan da görsel kültüre ulaştıklarını söyleyen Yılmaz, okuma alışkanlığının ise yazılı kültürün bir ögesi olduğunu belirtmektedir. Gelişmiş ülkelerin bu sağlıklı geçişi sağlamış olmasına karşın, Türkiye, sözlü kültür döneminin çok uzun sürmesi ve bu arada gelişmiş ülkelerin yazılı kültür aşamasını tamamlayarak, görsel kültüre ulaşması nedeniyle yazılı kültürü gerçekleştirmeden kendini görsel kültür aşamasının içinde bulmuştur. Yazılı kültürü atlayarak sözlü kültürden görsel kültüre geçmek zorunda kalan Türk toplumunda okuma alışkanlığının olmayışının kültürel nedeni bu temele dayandırılabilir (Yılmaz, 1993: 48). Bunun doğal bir sonucudur ki, özellikle kırsal kesimlerde kitap okumaya gereksiz uğraş gözü ile bakılmaktadır. Ülkemizde kitap okumaya gösterilen ilginin boyutu halk kütüphanelerimizde bulunan kitap sayısı ile de anlaşılmaktadır. İngiltere`deki halk kütüphanelerinde 140 milyon kitap bulunurken, ülkemizde 12 milyon, İngiltere`de ortalama bir kişiye 2.5 kitap düşerken, Türkiye`de de ancak 6 kişiye bir kitap düşmektedir (Katırcıkara, 2001).

Ülkemizde okuma alışkanlığının yeterli düzeyde olmamasının nedenlerine ayrıntılı olarak bakılacak olursa, ekonomik, eğitimsel ve kültürel nedenlerin dışında daha birçok nedenin varolduğu görülecektir. Ancak genel hatlarıyla bu nedenlerin ekonomik, eğitimsel veya kültürel yetersizlikten kaynaklandığını, üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığı düzeyini ölçmeye yönelik yapmış olduğum bir anket çalışmasında da saptamış bulunmaktayım. Anket toplam 11 madde başlığından oluşmaktadır. Sözkonusu çalışma 80`i kız, 70`i erkek olmak üzere toplam 150 öğrenci üzerinde uygulanmıştır. Gazete, dergi, kitap vb. yayınların okunmasına günde ortalama ne kadar süre ayırdıklarının sorulduğu bir soruya, öğrencilerin % 42`si 1-2 saat şeklinde cevap vermiştir. Ancak günde ortalama kaç saat televizyon izledikleri ve kaç saat müzik dinlediklerinin sorulduğu ayrı iki soruya, büyük bir çoğunluk tarafından ikişer saat cevabı verilmiştir. Televizyon izleme ve müzik dinlemeye günde toplam 4 saatlik bir süre ayıran üniversite öğrencilerinin, okuma uğraşısına ancak 1.5 saatlik bir süre ayırmaları dikkat çekicidir. Başka bir soruda ise deneklere son bir yıl içinde okudukları kitap sayısı sorulmuş ve deneklerin yarıya yakının beş kitaptan daha az okuduğu sonucuna varılmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz uluslar arası okuma alışkanlığı düzeyine göre deneklerin yarıya yakını az okuyan, % 40`lık bölümü orta düzey ve ancak % 10`luk bölümü çok okuyan okur tipine uygun düşmektedir. Bu oranların, üniversiteler gibi eğitim kurumlarımızda çok daha yüksek olması gerekirken, olması gerekenin çok altında kaldığı görülmektedir. Okuma alışkanlığını azaltan nedenler sorulduğunda ise deneklerin % 34`ü ekonomik nedenleri, % 31.1`i okuma alışkanlığının ilk, orta ve lise eğitimi yıllarında kazandırılamamış olmasını ve % 22`si ise çalışma nedeniyle vakit bulamamayı gerekçe göstermiştir. Kitap hediye etme alışkanlığına sahip oluş olmadıklarının sorulduğu bir başka soruya da deneklerin % 53`ü evet yanıtını vermiştir. Bu oran erkeklere oranla bayan öğrencilerde % 10 daha fazladır. Seyahatleri süresinde yanlarında kitap, dergi, gazete gibi yayınları alıp almadıklarının sorulduğu bir başka soruya öğrencilerin % 85`i evet cevabini vermiştir. Ancak yüksek oranları bakımından kitap hediye etme ve seyahatleri süresince yanlarında kitap bulundurma alışkanlığına sahip olan öğrencilerin, yeterli derecede okuma alışkanlığına sahip olmaması ise son derce düşündürücüdür. Ayrıca deneklerin % 80`lik büyük bir kısmı kendilerine, ilk, orta ve lise eğitimleri sürcesince okuma alışkanlığı kazandırılmadığına ve ülkemizde kütüphane hizmetlerinin yeterince yerine getirilmediğine inanmaktadırlar. Yaptığım anket çalışması kısaca özetlenecek olursa üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığına yeterli ölçüde sahip olmadığı ve okuma alışkanlığını azaltan nedenlerin ekonomik, eğitsel ve kültürel nedenlere dayandığı görülmektedir.

Sonuç olarak ülkemizde okuma alışkanlığının kazandırılması ve geliştirilmesi, köklü yaklaşımlar ve kalıcı çözümlerin uygulanması ile sağlanabilecektir. Ancak öncelikle ulusal kültür ve eğitim politikalarımızın sorunun büyümesinde ne derece etkili rol oynadığının farkına varılması ve ülke gerçeklerinin çözüm için gerekli olan tedbirlerin alınmasında gözardı edilmemesi gerekmektedir. Okuma alışkanlığının kazandırılması ve geliştirilmesinde aktif rol oynaması gereken öncelikli kurumlar okullar ve kütüphanelerdir. Her iki kurumda da sorunun kaynağına inecek olumlu adımların atılması ve bilimsel tedbirlerin alınması ile ulusal okuma alışkanlığımız uzun vadede istenilen düzeye ulaşacaktır.

Çocuklara Okuma Alışkanlığının Kazandırılmasında Aile ve Öğretmenlerin Rolü
Okuma alışkanlığı kişinin bir gereksinim olarak algılaması sonucu okuma eylemini, yaşam boyu sürekli ve düzenli biçimde gerçekleştirmesidir. Kişilerin okumayı öğrendikten sonra bu eylemi zevkle yapmalarını sağlamak için kazanmaları gereken önemli bir beceridir. Okuma alışkanlığının, temelinin aile içinde atıldığı ve devamının eğitim sisteminde öğretmenler tarafından öğrenciye kazandırıldığı düşünülürse bu alışkanlığın kazanımında aile ve öğretmenlerin rolü büyüktür.
Çocukların ilk alışkanlıklarını kazandığı ve ilk öğrendiklerinin ailede gerçekleştiği düşünülürse çocuğun önünde ebeveynlerin sergilemiş olduğu tutum ve davranışlar, ileride çocuğun okuma alışkanlığını önemli ölçüde etkiler. Okumayan, çocuklarının okumasına destek olmayan ebeveynlerin çocuklarının gerçek anlamda okuma alışkanlığına sahip olması beklenemez. Aksine ebeveynin bu konuda çocuğuna karşı göstereceği ilgi ve vereceği destek çocuğun okuma eğiliminin sürekli, düzenli biçimde ve eleştirel bir içerikte gerşekleşmesini, sağlayacaktır. ""Çocukların aile üyeleriyle olan ilşkileri, diğer bireylere , nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur"" (Yavuzer 2002 : 132). Ayrıca ebeveynlerin eğitim düzeyi, mesleği ve ekonomik düzeyi bu alışkanlıkların kazandırılmasında etkilidir.

Çocuklara okuma alışkanlığının kazandırılması için anne-babalara önemli görevler düşmektedir.
Bu alışkanlığı kazandırmak için :
-Küçük yaşlarda, çocuğa özel zaman ayırarak, onun ilgi düzeyi ve yaşına uygun öykü, masal kitaplarını okuyarak temeller atılabilir.
-Evde hem aile fertlerinin hem de çocukların ulaşabileceği bir yere farklı türde kitapları içeren bir kitap köşesi oluşturulabilir. Eğer evde sürekli televizyon seyredilip hiç kitap okunmuyorsa çocuklarında kitap okumasını beklemek gerçekçi olmaz.
-Kitaplar çocukların ilgi alanlarına göre ve çocukla birlikte seçilmelidir.
-Anne babalar, çocukla birlikte alışverişe veya gezmeye gittiklerinde, bir kitapçıya ya da kitap-dergi reyonuna uğramayı ihmal etmemelidirler.
-Kitap okuma alışkanlığının kazanılmasında kütüphane kullanımının etkisi büyüktür. Bu nedenle çocuklar için çevre kütüphanelerin tanıtılmasına yönelik gezilerin yanında okul kütüphanesinin aktif kullanımı için yönlendirilmeleri gerekir.
-Anne babaların ödül listesinde mutlaka kitap olmalıdır.
-Çocuğu sürekli okuması yönünde uyarmak yerine, kitap okuduğunda onu destekleyerek motive etmek daha doğru olur.
-Yaşına uygun bir dergiye abone olması ya da düzenli bir şekilde takip etmesi için yol gösterilebilir.
Bu konuda araştırmaları bulunan Baumberger`in (Baumberger 1990 : 45) ebeveynlere önerileri ise aşağıda sıralanmıştır ;
-Ebeveynler çocuklarına yüksek sesle ve sıkça hikayeler okuyabilir ve anlatabilirler.
-Çocukların gereksinimleri ve yaşına göre ebeveynler evlerinde kitaplık oluşturabilirler.
-Ebeveynler ailece belli zamanlarda, belli bir sürenin okumaya ayrılmasını sağlayabilirler
-Ebeveynler çocuklarına okudukları şeylerin önemini anlatabilirler
-Ebeveynler, çocuklarını verdikleri harçlıkların bir kısmını kitap almak için harcaması konusunda eğitebilirler.

Çocukların okuma alışkanlığı kazanmasında aileden sonra öğretmenlerin de çok önemli rolleri vardır. Öncelikle iyi bir okuyucu olarak öğrencilere örnek olan öğretmenler aynı zamanda temel okuryazarlığın okuma alışkanlığına dönüşmemesi halinde bir anlam ifade etmediğini, kitap okumanın öğrenim sürecinin bir parçası olduğunu ve yaşam boyu sürmesi gerektiğini öğrencilere sürekli ifade ederler.
Ayrıca öğretmenler bu konuyla ilgili çeşitli faaliyetlerde bulunurlar;

-İlk öğretimin ilk sınıflarında sınıf kitaplıkları oluştururlar. Sınıf panosunda öncelikli okunması gereken kitaplar sergiler ve öğrencilerin kitapla iç içe olmaları sağlarlar.
-Sınıf öğretmenleri imkan varsa okul kütüphanesinde yoksa sınıf içinde serbest okuma saatleri düzenleyerek, çocukların kendi seçtiği kaynakları okuması için ortam hazırlarlar.
-Okulda kitap okumanın önemini anlatan bir duvar gazetesi oluşturup, öğrencilerin okudukları kitaplarla ilgili yazıları bu gazetede sorgularlar.
-Velilerle görüşmeler yaparak onları çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırabilmeleri için neler yapmaları gerektiği konusunda bilgilendirirler.
-Öğrencilerin sırf roman hikaye türü kitaplar değil, biyografi, gezi, hatıra, kişisel gelişim, araştırma vb. kitaplara da yönelmesini sağlarlar.
-Öğrencileri okul kütüphanesini kullanmaları için yönlendirilebilir ve birlikte çevre kütüphanelere geziler düzenleyerek çocuklara kütüphane kullanma alışkanlığı kazandırırlar.

Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırılması konusunda Prof. Dr. Bülent Yılmaz`ın dikkat çektiği dört nokta vardır ;
1.Çocukluk dönemi kişiliğin oluştuğu dönemdir
2. Okuma, sağlıklı ve gelişmiş bir kişiliğin temel taşlarından birisidir.
3. Ebeveyn ve öğretmen, çocuğa okuma alışkanlığı kazandırma ve geliştirmede doğrudan sorumlu kişilerdir.
4. Okuma alışkanlığı, ancak çocukluk döneminde kazanılır. Bu dört noktanın bilincine varılması, çocukların okuma alışkanlığı kazanmasına etki eder. Genel olarak ebeveynin çocuğuna göstereceği ilgi ve vereceği destek çocukların bu gün ve gelecekte okuyan ve ne istediğini bilen bireyler olmasını sağlayacaktır.

ÇOCUKLARA KİTAP OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANDIRMAK İÇİN;
• Anne-baba evde kitap okumalı ve çocuklar bunu görmeli.
• Özel kitap okuma zamanları ayrılmalı.
• Çocuğun bilgi kazanması ve bu bilgiyi kullanması teşvik edilmeli.
• Çocuğun değer verdiği özel günlerinde ona kitap hediye edilmeli.
• Evde her çocuk için kendisine ait bir kütüphane hazırlanmalı ve kitap okuması mükâfatlandırılmalı.
• Çocuğun okuduğu kitabı başkalarına anlatma imkânı sağlanmalı.
• Anne-baba kitaplardan edindikleri güzel bilgi ve değerleri çocukları ile paylaşmalı.
• Büyük yazarların hayatlarından örnekler verilmeli, onlara hürmet artırılmalı.
• Televizyon ve bilgisayar karşısında geçirilen zamanlar düzenlenmeli, bu konuda aşırılığa izin verilmemeli.
• Kitap evleri ve kitap fuarları gezilerek çocukların buralara ısınmaları sağlanmalı.
• Kitap okuma konusunda çocuklara baskı yapılmamalı.
• Küçük çocuklara kitaplardan sevebilecekleri bölümler okunmalı.


Serpil ÇIRAKOĞLU
Fen Bilgisi Öğretmeni

38163 Kez okundu
Yorum İçin Üye Girişi
Şikayet Bildirimi
Avatar Seç
   
Yorumunuz şu an yayınlanacaktır. Fenokulu'nun bir eğitim sitesi olduğunu, IP numaranızın bizde saklandığını ve yasal sorumluluğun size ait olduğunu bilerek mesajınızı yazınız. Üç adet şikâyet et tuşu ile mesajınızın görüntülenmesi durdurulup incelemeye gönderilir.
Görüş ve yorumlarınız bizim için değerlidir. Yorumlarınız kontrol edildikten sonra yayınlanmaktadır.


Yorumlar Yükleniyor..
 
Fenokulu.net , Fen eğitimine katkı sağlamak için kurulmuştur. Paylaşımda bulunan Fen Bilimleri öğretmenlerinin çalışmaları, sınıfın dışına çıkmış,
diğer öğrenci ve öğretmenlerin kullanımına sunulmuştur. Kaynak gösterilerek çalışmalar paylaşılabilir.
Muharrem Baytekin © 2002-2022 Fenokulu.net
       İletişim & Reklam Kaldırılması İstenilen Doküman